Makaleler
Bilim Felsefesi ve Sosyal Teori Bağlamında Hukuk Öğretimine Bakmak
Mehmet YÜKSEL
ÖZET
Günümüzde hukuk öğretiminde halen ciddi bir yer işgal eden pozitivist hukuk düşüncesinin temelinde aydınlanma felsefesi ve modern bilim anlayışı ile şekillenen modern düşüncenin bulunduğu bilinen ve tartışılan bir husustur. Pozitivist hukuk anlayışının temelinde bulunan modern bilim anlayışı ile felsefi pozitivist yaklaşımda; gözlem ve deney konusu olmayan olgular, bilimsel alan dışında bırakılan metafizik mevzular olarak görülür. Buna göre, sadece somut varlığı olan, gözlem konusu olabilen olgular inceleme konusu yapılabilir. Bu yaklaşım, hukuk alanını da etkileyerek, belli bir hukuk düzenindeki mevcut hukuki kavramlar, kurallar ve kurumları ele alıp inceleyecek bir pozitif hukuk biliminin şekillenmesine katkıda bulunmuştur. Hukuku, esas olarak egemen otorite tarafından konmuş ve zorlama gücüyle donatılmış bir kurallar ve yaptırımlar bütünü olarak gören pozitivist yaklaşımda; doğal olarak, hukuku toplumsal bir olgu ve toplumsal sistemin bir alt sistemi gibi görebilecek bir kavrayışın ortaya çıkması beklenemezdi. Benzer şekilde hukuk bilimini de, toplumsal gerçekliği anlamaya ve açıklamaya çalışan diğer bilim dallarıyla karşılıklı ilişkileri ve etkileşimleri bağlamında disiplinler arası bir anlayışla inşa etmek söz konusu olamazdı. Oysa bugün, mevcut hukuk öğretiminin temelinde önemli bir yer işgal eden pozitivist anlayışa karşı, bilim felsefesi ve sosyal teori alanında ciddi eleştiriler yöneltilmektedir. Hukuku; kavramları, kuralları ve kurumlarıyla sosyo-kültürel gerçeklikten ve değerler dünyasından dışsallaştırarak şeyleştiren eğilimlere ve görüşlere karşı çıkanlar, hukuku, insani ve kültürel bağlamına yerleştirerek, hukuk ile sosyo-kültürel oluşumlar arasındaki etkileşimi vurgulayarak, hukuk hakkındaki analizlerine değerler ve anlam dünyasını da katarak farklı bir anlayış ortaya koymaktadırlar.
Vergi Mahremiyetini İhlal Suçu (VUK md. 362)
Çetin ARSLAN
ÖZET
Devletlerin vergilendirme faaliyetleri tarih boyunca görülmüş bir uygulamadır. Vergiler devlet için önemli bir gelir kaynağı oluştururlar. Vergilendirme faaliyeti esnasında yükümlülere ilişkin kişisel ve ticari nitelikte veriler elde edilir ve saklanır. Bu bilgilerin amacı dışında kullanılması, 3. kişilere açıklanması ya da 3. kişiler tarafından öğrenilmesi yükümlü açısından maddi ve manevi zarar meydana getirebilir ya da zarar tehlikesi doğurabilir. Bunun yanında, sır olarak saklanması gereken bilgilerin hukuka aykırı bir şekilde kullanılması veya açıklanması vergi idaresine duyulan güveni de sarsar. Bu sebeplerle yükümlülerin mahremiyet ve özel yaşamın gizliliği haklarını ihlal eden bu tür fiillerin yükümlülerin haklarını ve vergi idaresine duyulan güveni korumak amacıyla cezalandırılması gerekir. Türk hukuk sisteminde vergi mahremiyetini ihlal suçu Vergi Usul Kanunu’nda (md. 362) suç olarak düzenlenmiş, yaptırım açısından ise Türk Ceza Kanunu’na (md. 239) atıf yapılmıştır. Çalışmamızda söz konusu hüküm suç genel teorisi çerçevesinde incelenmiş; gerekli görülen yerlerde bazı tespit ve önerilere yer verilmiştir.
İptal Kararlarının Etki ve Sonuçlarının Zaman Yönünden Yargıç Tarafından Sınırlandırılması
Gürsel KAPLAN
ÖZET
Tİptal kararı ile iptali istenilen idari işlemin tesis edildiği tarihten itibaren ortadan kalkacağı ve o işlemin tesisinden önceki hukuki duruma dönüleceği yolundaki içtihadi kural nedeniyle çeşitli hukuksal sorunlar ortaya çıkmaktadır. Sorunların başında, iptaline karar verilen düzenleyici işleme dayanılarak tesis edilen bireysel işlemlerin durumu ile bu düzenleyici işlem ile ilga edilen düzenleyici işlem varsa bunun kendiliğinden yürürlük gücü kazanıp kazanmayacağı gelmektedir. Bunlara, bireysel işlemler ile ihale sözleşmelerinden ayrılabilir işlemleri ve idari sözleşmeler hakkında verilen iptal kararlarını da eklemek gerekir. Her biri de hukuk devletinin gerekleri arasında sayılan ve öncelik bakımından aralarında bir hiyerarşi bulunmayan, idari işlemlerin yasallığı ilkesi ile hukuki istikrar ve güvenlik ilkelerinin nispi uzlaşmazlığının yol açtığı bu sorunları çözebilmek için formül arayışına giren Conseil d’État, çözümü, geleneksel olarak iptal kararlarına tanınan etki ve bağlanan hukuksal sonuçları yumuşatmakta bulmuştur.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 65/a-b Maddesinin İptaline ve Bu Kararın Yürürlüğünün Ertelemesine İlişkin
Anayasa Mahkemesi Kararı Bağlamında Bazı Değerlendirmeler
İhsan BAŞTÜRK
ÖZET
Anayasa Mahkemesi, 2863 sayılı Kanun’un 65/a ve b maddelerindeki fiillere ilişkin düzenlemelerin Anayasaya aykırı olduğundan iptaline ve bu hükmün yayımından bir yıl sonra (13.10.2013 tarihinde) yürürlüğe girmesine karar vermiştir. Anayasanın “Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği” hükmü, ceza hükmü taşıyan kanunun iptali söz konusu olunca hukukun temel ilkelerinden birisi olan “kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi” ile çatışmaktadır. Ceza normuna ilişkin ve fail lehine sonuç doğuran bir iptal kararı söz konusu olduğunda, iptal kararının geriye yürümezliği ilkesiyle amaçlanan hukuki güvenlik yanında suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin de hukuk devleti ile temel hak ve özgürlüklere saygının sağlanması açısından bir o kadar önem taşımakta olduğuna kuşku yoktur. Ceza hukukunun bir değerler sistemi olduğu nazara alındığında, kanunilik ilkesinin bu sistemin vazgeçilmez bir parçası olduğu tartışmasızdır. Kökeni 1215 tarihli Magna Carta Libertatum’a kadar uzanan kanunilik ilkesini, ceza hukukunun güvence fonksiyonunun temel taşı olarak nitelemek ve her şartta uyulmasını sağlamak hukuk devletinin temel görevlerindendir. Bu itibarla, ceza hukuku yaptırımlarının uygulanma ihtimali gündeme geldiğinde adalet ve hakkaniyet düşünceleri gözetilerek kanunilik ilkesinin uygulanması hukuk güvenliğine tercih edilmeli ve sanık lehine olan iptal kararı derhal uygulanmalıdır
Avrupa Kamu Düzeninin Bir Parçası Olarak Çoğulcu Demokrasinin Temel Gerekleri
Sadi Vakkas GÖZLÜGÖL
ÖZET
Demokrasi, günümüz modern toplumlarını oluşturan ırksal, dinsel, düşünsel ve kültürel grupların çoğulculuğuna dayanan, bütün bireyleri ve grupları kendi özellikleriyle eşit şekilde kabul ve muamele eden siyasal bir rejimdir. Bu rejimde, bir taraftan, demokratik kurumlar saydam, hesap verebilir, katılıma, tartışmaya ve işbirliğine açık, birey veya grup ihtiyaçlarına zamanında, yerinde ve gereği gibi cevap veren durumdadır. Diğer taraftan, birey veya gruplar, istisnasız ve ayrımsız bir şekilde, insan hak ve özgürlüklerini pratikte kullanabilmektedirler. Bu hak ve özgürlükler, ima yoluyla da olsa uzlaşma, müzakere veya lütuf konusu edilmemektedirler. Bu anlamda demokrasi, çeşitli etkinlik düzeylerinde de olsa, hemen hemen bütün toplumlar için evrensel bir arzu haline gelmiş bulunmaktadır. Bu makalede, gerçek demokrasinin yaşatılmaya çalışıldığı Avrupa kamu düzeninin önemli bir parçasını oluşturan çoğulcu demokrasinin temel gerekleri incelenmektedir. Konu, bilhassa etnik ve dinsel çeşitliliği içinde barındıran Türkiye bakımından da önemli görülmektedir.
1982 Anayasasında Başbakan
Fatih ÖZKUL
ÖZET
Bu çalışmanın konusunu, 1982 Anayasasının hükümleri ışığında başbakanlık makamının incelenmesi oluşturmaktadır. Anayasamız yürütme organı içerisinde Cumhurbaşkanını güçlendirmeye çalışmış olsa da, Başbakana da çok önemli görevler ve sorumluluklar yüklemiştir. Siyasal tarihimize baktığımızda, özellikle koalisyon hükümetlerinin görevde olmadıkları zamanlarda, Başbakanların sistem içerisindeki ağırlıklarının daha da arttığı görülmektedir. Çalışma, Başbakanın göreve atanması, görev ve yetkileri, görevinin sona ermesi, sorumluluğu ve başbakana vekâlet şeklinde beş ana bölümden oluşmaktadır. Konular genel hatlarıyla incelenmiş ve gerekli görüldüğü oranda tarihsel örnekler üzerinde durulmuştur.
Gönüllü Vazgeçme
Hale AKDAĞ
ÖZET
Gönüllü vazgeçme suçun icrasına başladıktan sonra suçtan vazgeçen fail için cezasızlık yaratan bir kurumdur. Esası tartışmalı olmakla beraber, genelde suç politikası sebebiyle düzenlendiği ve amacının faili suçu tamamlamaktan caydırmak olduğu kabul edilir. Failin gönüllü vazgeçmeden yararlanabilmesi için dışarıdan bir etki olmaksızın, iradesiyle vazgeçmesi ve suçun tamamlanmasını engellemesi şarttır. İştirak halinde işlenen suçlarda gönüllü vazgeçme farklı düzenlemeye tabi tutulmuştur. Bu düzenleme faile belirli şartların gerçekleşmesi halinde, suç tamamlansa bile cezadan kurtulma olanağı tanır. Bazı suçlardan gönüllü vazgeçmek, teşebbüse elverişli olmamaları nedeniyle mümkün değildir.
Vergi Yargılaması Hukukunda Norm Çatışması
Oytun CANYAŞ
ÖZET
Hukuk teorisinde norm çatışması, yoğun olarak incelenmiş bir konudur. Bu çerçevede KELSEN, ROSS, RAZ, DWORKIN, MUNZER, ELHAG/BREUKER/BROUWER ve PECZENIK gibi yazarlar, norm çatışmalarının saptanması ve sınıflandırılması konusunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Söz konusu görüşler, çatışma sorununu ya muğlak sınıflandırmalarla incelemekte ya da deontik mantık gibi spesifik bir mantık türüne indirgemektedir. Bu nedenle, vergi yargılaması normları arasındaki çatışmaların analizinde bu yaklaşımlardan herhangi biri tercih edilmemiştir. Bunun yerine norm çatışmasının saptanması için ölçüt önerilmiş ve bu ölçütten hareketle de yeni bir sınıflandırma yapılmıştır. Bu bağlamda norm çatışması, bir normun uygulanmasının diğer bir normu ihlal etmesi olarak tanımlanmış ve uygulanan iki bağımsız normun davranış koşullarının aynı olup olmamasını esas alan bir sınıflandırma ortaya konmuştur. Davranış koşulları aynı olan iki norm arasındaki çatışma mantıki çatışmadır. Mantıki çatışmalar da hukuki sonuç unsuru ile diğer koşullar arasındaki farlılıklardan hareketle tam ve kısmi norm çatışmaları olarak ikiye ayrılmaktadır. Davranış koşulları farklı iki norm arasındaki çatışma ise “gerçek çatışma”dır. Vergi yargılaması normları, İdari Yargılama Usul Kanunu, Vergi Usul Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun gibi pek çok yasada yer almaktadır. Çalışmada, vergi yargılaması normları arasındaki çatışmalar, “kısmi norm çatışması” olarak nitelendirilmiştir. Bu bağlamda anılan normlar arasındaki çatışmaların büyük kısmı, İYUK m.2/1-a’da öngörülen bağımsız normun “diğer koşulları” arasındaki uyumsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Vergi yargılaması normları arasında gerçek çatışma haline ise rastlanılmamıştır.
Polisin Hukuka Uymak Konusundaki Gönülsüzlüğü Üzerine Bir Tartışma
Furkan KARARMAZ
ÖZET
Polis, modern devletin gelişim sürecinde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle polis, modern devletin karakteristiklerinden biridir. Polis etkinliğinin toplumsal niteliği, polisin hangi ihtiyaçları karşılamak ve hangi boşluğu doldurmak üzere ortaya çıktığının incelenmesi ile belirlenebilir. Bu amaçla polisin ve polisi içerisinden çıkarmış olan jandarmanın ortaya çıktığı döneme bakmak faydalı olacaktır. Polis hukukun bir kısmını uygularken bir yandan başka kısımlarını ihlal edebilmektedir. Bu ihlallerin kişisel olmadığı bazı durumlarda genellik arz ettiği görülmektedir. Polisin hukuka uymak konusunda sorun yaşamasının nedenleri üzerine çalışmalar yapan siyaset ve hukuk sosyologları başlıca iki neden üzerinde durmuşlardır. Bunlar polisin siyasete bulaşması ve kurumsal yabancılaşmadır. Belirtilen durumlar bazı düşünürlerce polisliğin eksiklik ve kusurları olarak görülmektedir. Bazı düşünürler ise belirtilen durumların polisliğin doğası gereği ortaya çıktığını savunmaktadırlar.
Equitable Estoppel And Cisg”
Peer-Reviewed Article
Talya UÇARYILMAZ
ÖZET
Equitable estoppel Comman Law Sistemi’ne dahil olan yargı çevrelerince benimsenen en önemli doktrinlerden biridir. Devletler genel hukuku ile uluslararası ticaret hukukunda mevcut olan can alıcı ilkelerden birisi olarak görülebilen “estoppel” kavramı, bir tarafın çelişkili eylem, beyan ya da vaatlerinden dolayı karşı tarafın zarar görmesini engelleme amacı taşımaktadır. Söz konusu doktrin Kıt’a Avrupası Hukuk Sistemi’nde yer almamakla birlikte, bu hukuk sistemi de “estoppel” ile aynı amaca hizmet eden çeşitli temel ilkeleri içerisinde barındırır. Bu çalışmada “equitable estoppel” doktrininin uluslararası ticareti kolaylaştırma ve uygulamada yeknesaklık sağlama amacını taşıyan “CISG ” (Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması) ile bağdaşıp bağdaşmayacağı tartışılmaktadır.
Çeviriler
Anayasa Yapımı Sürecindeki Zorluklar: Hukuk
Devleti ile Demokrasi Arasındaki Etkileşimde
Katılımı ve Çeşitliliği Koruma Sorunları
Hacettepe Hukuk Fakültesi Açılış Töreni Konuşması, Ankara 8 Ekim, 2012
Prof.Dr. Gerhard ROBBERS
Çeviri: Doç. Dr. Sedat Çal