Makaleler
1982 Anayasasında Organik ve Fonksiyonel
Yönü İtibarıyla
“Geçici Bakanlar Kurulu”
R. Cengiz DERDİMAN, Zeynep KAĞAN
ÖZET
Özellikle 1950’li yıllarda seçim sürecinde yaşanan bir takım sıkıntıları bertaraf etmek gayesiyle 1961 Anayasasında yeni bir kuruma yer verilmiştir; “Geçici Bakanlar Kurulu”. Bu kurumun benzerine daha önce bizim hukuk sistemimizde rastlanmadığı gibi diğer dünya ülkelerinin hukuk sistemlerinde de rastlanmamaktadır. Her ne kadar bazı ülkelerde benzer isimle adlandırılan uygulamalar görülse de bu uygulamaların mahiyeti itibarıyla aynı olguyu karşılamadıkları söylenebilir. 1961 Anayasası ile hukuk sistemimize giren ve seçimlerin daha demokratik bir ortamda gerçekleştirilmesini amaçlayan geçici Bakanlar Kurulu müessesesi, 1982 Anayasası ile de hukuk sistemimizdeki varlığını sürdürmüştür. Bu müessese, hükümet boşluğu bulunduğu durumlarda, ülkeyi seçime götürecek bir çözüm olarak öngörülmüştür. Geçici Bakanlar Kurulunu ve geçici Bakanlar Kurulunun oluşmasının ön şartı olan “seçimlerin yenilenmesi” kurumunu düzenleyen hükümler, hem 1961 Anayasasının hem de 1982 Anayasasının hazırlanması aşamasında en çok tartışılan hükümlerden olmuştur. Fakat karşılaştırmalı hukuk açısından bakıldığında da pek çok ülkenin anayasasında kendisine yer bulan “seçimlerin yenilenmesi” kurumu, parlamenter sistemin bir gereği olarak görülebilir.
Realizing Social And Economic Rights: The
Example of Judicial Attitudes Towards The
Rationing of Healthcare in Turkey
Halit YILMAZ
ÖZET
The existence of social and economic rights in nations’ constitutions has always been a controversial issue due to the inherent limitation of their enforceability. Notwithstanding this limitation, the Turkish Constitution recognizes and establishes a large catalogue of social and economic rights, including the right to healthcare. Enforceability of these rights through judicial means is an interesting legal issue in Turkey, since the Turkish Constitution dilutes the duties of the State by giving the legislature discretionary powers in realizing these social and economic rights without specifying any clear provision concerning their judicial enforceability. Rationing healthcare services is one of the most controversial legal issues in Turkey’s public law itinerary. As such, there is a noticeable judicial involvement in rationing healthcare services in Turkey.
Taxation of Family Income In Turkey:
Reconsidering Distributive Measures
Eda ÖZDİLER KÜÇÜK
ÖZET
Within the framework of the literature on optimal taxation, modern tax theory rejects an analysis of income taxation separate from tax benefits, incentives or money transfers such as family allowances. In public finance, as one of the three indicators of ability to pay, rather than wealth and expenditures, taxation of income emphasizes on “ability to spend income” more than “ability to pay tax”. “Ability to spend income” is different for “family” as a social and economic unit from “individuals” as the net increase in economic ability between two time points -which legally defines the income subject to taxation- for family and individuals is different. This should be considered in tax implementations for individuals and family. With respect to taxation of families, tax reforms are constantly actual in the scope of tax policies and socio-economic changes. This paper surveys a comparative evaluation of tax legislations of economies in a theoretical aspect.
Freedom of Contract, Party Autonomy and
Its Limit Under Cisg
İbrahim GÜL
ÖZET
The CISG is directly applicable in Contracting States or when conflict of laws refers to the laws of Contracting States. However, matters arising from international sales contracts such as validity of contracts or property matters are not governed by the CISG. For this reason, the parties should choose the national law which would govern the matters that are not regulated in the CISG. On the other hand, the parties have the autonomy to determine the provisions of a contract by deviating from or modifying the provisions of the CISG, which can be named as freedom of contract in the context of the CISG. In general, there are no limits on party autonomy under the CISG as a principle. The only limit to party autonomy under the CISG is Art. 12 of the CISG which grants Contracting States the right to require that contracts or modifications to contract be made in writing.
Fikir ve Sanat Eserleri Bağlamında
Tecavüzün Ref’i Davası ve Üç Kat Bedel
Sorunu
Aytül ÖZKAN, Ahmet Fatih ÖZKAN
ÖZET
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hak sahibine, eseri üzerindeki mali ve/veya manevi haklarının ihlali durumunda tecavüzün ref’i davası açma yetkisi tanımakta ve “sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını” davalıdan isteme imkânı vermektedir. Söz konusu düzenlemenin, “tamı tamına üç kat” mı, yoksa “üç katına kadar” mı olduğu yoruma açık olsa da, fikri mülkiyet haklarına yapılacak ihlalleri caydırmak amacıyla öngörüldüğü ifade edilmektedir. Benzer bir düzenlemeye 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da rekabet ihlali nedeniyle açılacak özel hukuk tazminat davası bağlamında da yer verilmiştir. Bu makalede mali haklarının ihlali durumunda hak sahibine tanınan bir hukuki koruma yöntemi olan tecavüzün ref’i davası incelenmekte ve bu dava özelinde üç kat bedel konusu Yargıtay içtihatları ve öğretideki farklı görüşler ışığında tartışılmaktadır. Makale, üç kat bedel isteme imkânın fikri mülkiyet haklarının etkin bir biçimde korunması amacına hizmet ettiğini, ancak gerek Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki gerekse Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’daki ilgili hükümlerin yapılacak bir yasa değişikliğiyle “üç katına kadar” şeklinde yeknesak hale getirilmesi ve konuyla ilgili hâkimlere takdir yetkisi verilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Türk Medenî Kanunu’na Göre Velâyetin
Kullanılması ve Çocuğun Yüksek (Üstün)
Yararı İlkesi Doğrultusunda Boşanmada ve
Evlilik Dışı İlişkide Birlikte Velâyet Modeli
Tuba BİRİNCİ UZUN
ÖZET
Türk Medenî Kanunu’na göre, evlilik birliği devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar. Evlilik birliğinin boşanma ile son bulması halinde ise velâyet tek başına ana veya babadan birine ait olur. Evlilik dışı ilişkiden doğan çocuğun velâyeti de ana ve baba evli değilse baba ile soybağının tanıma veya hâkim hükmüyle kurulmasına rağmen tek başına anaya ait olur. İç hukukumuzun bir parçası olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme uyarınca, kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idarî makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yüksek (üstün) yararı esas alınır. Çocuğun yüksek (üstün) yararı ise, “çocuğun uyum sağlayabileceği ve gelişimini sürdürebileceği bir velâyet ve/veya kişisel ilişki düzenlemesinde ihtiyaç duyduğu etkenlerin bileşimidir”. Ayrıca “çocuğun yüksek (üstün) yararına ilişkin herhangi bir sonucun çocuğun yaşına özel ilgili gelişimsel ihtiyaçları kapsaması gerekir; bu nedenle, mahkeme kararına dayanak olan kriterler ne olursa olsun velâyet değişen ihtiyaçları yansıtacak şekilde ayarlanmalıdır”. Gelişim psikologlarına göre, ana ve babası ayrı yaşayan çocukların sağlıklı gelişimi bakımından süreklilik ve istikrar son derece önemlidir. İstikrar da genellikle tek merkeze (örneğin tek yatak, tek diş fırçası ve tek okul yolu) ihtiyaç duyan bir çocuk dikkate alınarak tanımlanmaktadır ancak coğrafî istikrara veya ikametgâh istikrarına vurgu yapan tek merkez modeli özellikle boşanmadan sonra çocuğun velâyetinin mahkeme kararıyla tek başına ana veya babadan birine verilmesi halinde, ana ve babanın birbirinden ayrı yaşaması dolayısıyla çocuğun birlikte ikamet etmediği ebeveyni ile olan ilişkisini ciddî şekilde bozduğu için terk edilmektedir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme uyarınca çocuğu ilgilendiren her konuda çocuğun yüksek (üstün) yararının gözetileceği dikkate alındığında, boşanmada ve evlilik dışı ilişkide birlikte velâyet, üzerinde durulması gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Modernleşmeden Postmodernleşmeye
Barbie
Dilara Buket TATAR
ÖZET
Kişinin üyesi olduğu toplumun diğer üyelerince de tanınması ve toplum açısından ortak bir payda oluşturmasıyla bir ikon olarak nitelendirilebilecek Barbie, özel bir şirket tavrına, ideal kadın vücudu algısına, popüler kültürün moda kraliçeliğine ve son elli yılda dünya çapında fenomen olan bir markaya işaret etmektedir. Çalışmada bu yönleriyle Barbie ekseninde “modern” ve “postmodern” üzerine bir inceleme yapılması hedeflenmiştir. Öncelikle Barbie’nin Avrupa merkezcilik ve kültürel rölativizm bağlamında geçirdiği değişim ele alınmıştır. Daha sonra sekülerizmin bir örneği olarak gösterilebilecekken, nasıl dindarlaştırıldığı ve kapitalizmin bir ürünü olma özelliğini koruyarak, globalizasyondan glokalizasyona Barbie’de nelerin değiştiği incelenmiştir. Son olarak, Barbie’nin son zamanlarda geçirdiği değişimlerin, Barbie’ye feminist bakışça getirilen eleştirileri bertaraf edip edemeyeceği değerlendirilmiştir.
Gümrük Müşavirlerinin Mesleki Faaliyetleri
Kapsamında Dolaylı Temsil Yetkileri ve
Hukuki Sorumlulukları
Merve Nur BAŞ
ÖZET
Gümrük müşavirleri dış ticaret yapmak isteyen kişileri temsil ederek kendi adlarına ve başkası hesabına hareket etmektedirler. İthalat ve ihracat kapsamında gümrük idaresine karşı yapılması gereken işlemleri takip eden gümrük müşavirleri hem dış ticaret yapmak isteyen kişilere hem de gümrük idaresine yardımcı olurlar. Yaptıkları işleri, bir temsil yetkisi belgesine dayandırmak zorunda olan gümrük müşavirleri dış ticaret yapmak isteyen kişilerden aldıkları vekâlet kapsamında hareket ederler. Meslek mensupları yaptıkları işlerin mahiyeti gereği mali ve hukuki sorumluluk altına girebilirler. Gümrük müşavirlerinin meslek mensubu olabilmelerinin tecrübe ve eğitim gibi belirli şartlara bağlanması, mesleğin icrasında kalitenin artmasını ve gümrük işlemleri dolayısıyla idarenin ve özel hukuk kişilerinin yaşadığı sıkıntıların azalmasını sağlamıştır. Mesleği daha saygın hale getirmeyi amaçlayan bu şartlar, meslek mensuplarının sözleşmeden doğan sorumlulukların da daha geniş yorumlanmasına neden olmaktadır. Bu makale dört ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, gümrük müşavirlerinin mesleki faaliyetleri, ikinci bölümde gümrük müşavirlerinin dolaylı temsil yetkileri, üçüncü bölümde yapılan vekâlet sözleşmesi ve son bölümde gümrük müşavirlerinin sözleşmeden doğan sorumlulukları incelenecektir. Mali sorumluluk konusunda ise sadece yeri geldikçe genel bilgiler verilecektir.
Ortak Yer ve Tesislerin Oybirliğiyle Kiraya
Verilebileceği Meselesini Yeniden Düşünmek
M. Tarık GÜLERYÜZ, Emre KARAOSMAN
ÖZET
Bu çalışmanın konusunu 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu [KMK] uyarınca ortak yer ve tesislerin kiraya verilmesinin oybirliği şartına bağlı olup olmadığının incelenmesi oluşturmaktadır. KMK md. 45 hükmünden hareketle doktrinde hâkim görüş ve Yargıtay, ortak yer ve tesislerin ancak kat maliklerinin oybirliği ile kiraya verilebileceği görüşündedir. Oysa söz konusu görüş kanunun lafzına uygun olmadığı gibi, günümüz kentleşme ihtiyaçlarına da cevap vermemektedir. Anahtar Kelimeler: Kat Mülkiyeti, Ortak Yer, Ortak Tesis, Ortak Yer ve Tesislerin Kiraya Verilmesi, Oybirliği, Pay ve Paydaş Çoğunluğu